.

25 Ocak 2009 Pazar

Picasa'nın son sürümü hazır. İndirin!



Google'ın ücretsiz resim yönetim uygulaması Picasa'nın 3. sürümü nihayet yayınlandı. İndirin...

Resimlerle Picasa3

Google'ın başarılı uygulamalarından biri olan ve kullanıcıların fotoğraflarını bulmasını, düzenlemesini ve paylaşmasını son derece kolay bir hale getiren Picasa'nın 3. sürümü yayınlandı.

Birçok yeni fonksiyonuyla birlikte gelen yeni Picasa 3'ün ilk dikkat çeken özelliği, resimlerin slayt gösterisi şeklinde video formatına dönüştürülmesiyle birlikte YouTube'a kolayca aktarılabilmesi. Ayrıca Picasa 3 ile ekran görüntüleri de anında hafızaya alınabiliyor ve webcam'deki görüntüler de yine aynı paralelde Picasa 3 tarafından karelenebiliyor.

Bunun yanında filigran ekleme ve ekran görüntüsü hazırlama gibi yeni fonksiyonlarıyla da öne çıkan Picasa 3'ü buradan indirebilirsiniz.

Direkt Download:
Picasa3

Download sayfasına ulaşmak için: Picasa3

Güncelleme:Tarayıcı dil ayarları ile bağlantılı olarak, bazı kullanıcılar (Firefox ve Chrome kullanıcıları) "picasa.google.com" adresine gitmeye çalıştığında Türkçe Picasa sayfasına yönlendiriliyor. Bu durumda, yazılım şu anda Türkçe desteği sunmadığından, karşınızda eski sürümü bulabiliyorsunuz.
Sorun yaşayan okuyucularımız için adresleri güncelledik. Direkt download bağlantısı ile dosyayı hemen indirebilir ya da Download sayfasına ulaşarak Picasa 3 ile ilgili ayrıntılı bilgi alabilirsiniz...

24 Ocak 2009 Cumartesi

BATIL İNANÇLARIMIZ NEDEN VAR?



Yatağın solundan kalkarsak veya aynamızı kırarsak uğursuzluk olur mu?Merdivenin altından geçmek ya da önümüzden kara kedi geçmesi başımıza neler getirir?Ya evin içinde şemsiye açarsanız? Bugün inandığımız batıl inançlarımız aslında binlerce yıl öncesinden geliyor.İşte batıl inançların perde arkası…

NİYE YATAĞIN SAĞ TARAFI
Hemen her kültürde ve ülkede yatağın sağ tarafında yatmanın veya sabah kalkmanın hayırlı olacağına ve o günün şanslı olacağına inanılır. Sağdan kalkılmalı ve sağ ayakla yere basılmalıdır yani ilk adım sağ ayakla atılmalıdır.Bir yere girerken sağ ayakla adım atılarak girmek iyidir, uçağa binerken de… Hatta yanlışlıkla sol ayakla girilmişse geri dönerek, sağ ayakla tekrar girilir.Neden ? Yine Roma´dayız, Roma mitolojisinde ve halk arasındaki kült inançlarında sol tarafın Satanik yani kötü olduğu inancı vardı. Roma vatandaşları evlerine muhakkak sağ ayaklarıyla adım atarak girerlerdi.İlginçtir işleri, sağlığı uzun zaman iyi giden insanlar, zor durumda olan evlere davet edilirler ve sağ ayaklarıyla içeri girmeleri istenirdi, böylece kaçan iyilik ve şans geri gelecekti.


ŞEMSİYE İNANCI
Eğer oturma odanızda tv seyrederken şemsiyenizi açarsanız, başınız derde girebilir haberiniz olsun. Niye mi?Basit, şemsiye ilk kez Uzak Doğu´da MÖ 11.yy´da kullanılmaya başlandı.Sadece ve sadece politik ve dinsel hiyerarşinin tepesinde bulunanlar şemsiye kullanabilirlerdi, onlar güneşin sıcak ve yakıcı ışınlarından korunma hakkına sahiptiler veya bu hak yanlız onlara verilmişti.Sıradan kulların veya vatandaş makulesinin böyle bir anayasal pardon güneşyasal hakkı bulunmamaktaydı. Daha da ötesi şemsiyeler şimdikiler gibi standartize değildiler, kişinin ruhsal hakediş belgesine göre şemsiyenin çapı belirleniyordu.Yani şapka gibi, kafana göre yani ruhsal çapına göre. Demek o zamanlarda kafana göre takıl yerine ruhunun çapı kadar konuş deniliyormuş.


EYVAH MERDİVENİN ALTINDAN GEÇTİM!
Eğer bir merdivenin altından geçerseniz yandınız, zira tanrıların gazabı üzerinizde olacaktır. Geçtinizse artık geri dönüş yok, sakın yine geçmeye kalkmayın, parmaklarınızı düğümleyin veya bildiğiniz hayır dualarını okumaya başlayın. Neden mi? Merdiven geometrik olarak duvarla veya dayandığı yüzeyle ve de tabanla bir üçgen oluşturur.Bu üçgen Hıristiyan inancındaki “Teslis” in yani kutsal ruh´un veya üçlemenin simgesidir, öyleyse bu kutsal alanın içine girmek günahtır ve uğursuzluk getirir.Kara büyüde de kullanılan içiçe iki üçgen koruma alanını oluştururlar.Bu alanın dışına bilinçsizce veya hazırlıksız çıkarsanız şeytani güçler sizi ham yaparlar. Şaka bir yana, bunun ciddi kanıtları da yok değil.



KARA KEDİNİN ŞERRİ VAR MI?
Yolunuza bir kara kedi çıktı diyelim, özellikle de evinize giderken, şimdi başınız ciddi olarak dertte, peki niye?Eski Mısır´da kedi kutsal hayvandı ve bir kedinin ölümüne neden olmak kafanızı kaybetmeniz için çok yeterli bir nedendi.Orta çağlarda ise kara kedi özellikle engisizyon döneminde büyücülük ve satanizmle ilişkili olarak kabul gördü.Ruhunu şeytana satmış kişinin ruhu kara bir kediye geçiyordu ve kara kedi o andan sonra kötülükleri yapmaya başlıyordu.Buradan yola çıkarak görüyoruz ki, kara bir kedinin yolunuza çıkması sizin büyücü taifesi ile haşır neşir olarak telef olacağınızın ta kendisidir.



AYNA KIRILIRSA UĞURSUZLUK GETİRİR
Yandınız! 7 yıl herşey çok kötü gidecektir ya da yakınlarınızdan birisi öte tarafa geçiş yapacaktır. Evde ayna kırıldığında hemen kırıklar evden uzaklaştırılmalı ve olabildiğince çabuk toprağa gömülmelidir.Böylece kötülük geldiğinde ayna parçalarını evin dışında bulacağından, ev halkı paçayı kurtaracaktır.Aynanın icat edilmediği bilinmediği çağlarda insanlar parlak yüzeylere, göllere, havuzlara bakarlar ve öte yandaki kendilerini hayretle izlerlerdi. Görüntülerinin dalgalanması veya titreşmesi kötüydü, felaket geliyor demekti.Eski Mısır ve Yunan´da salt bu nedenle kırılmaz metal aynalar yapılıyordu, böylece öte yandaki görüntülerinin bozulmamasını garantiye alıyorlardı. Roma´da ise camcılık ileri olduğundan ayna kırılmaları tabii ki daha çoktu ve kırık aynaların kötü talihin işareti olduğu kabul gördü.


NEDEN ‘ÇOK YAŞA’ DERİZ…
“Çok yaşa”, “İyi ve uzun yaşa”, “Sağlıklı yaşa”,”God bless you”, “Gesundheit” ve diğerleri… Dünyanın her yerinde hapşıran insana söylenen bazı sözcükler.Eski insanlar nefesin veya soluğun ruh olduğuna veya yaşamın özü olduğuna inanırlardı.Tanrı insanı yarattığında soluğunu insanlara üflemişti ve o soluk bedende bulunduğu sürece yaşam sürüyordu. Bu inancın doğrultusunda hapşırınca nefesin durması veya o kasılma hareketinin sonucunda soluğun dışarıya kaçıp gideceğinden korkuluyordu.Bir başka Roma kaynağında ise hapşırma sırasında beyinde oluşan vakumun, içeriye kötü ruhların girmesine neden olacağına veya fırsat vereceğine inanıldığına rastlanıyor.

23 Ocak 2009 Cuma

Meteorolojiden önemli uyarı!


23 Ocak 2009 Cuma

Kış ortasındaki bahar havası yerine şiddetli yağışa bırakıyor. Özellikle pazar gününe dikkat! İşte uyarı verilen bölgeler;



Marmara, Ege ve batı Akdeniz bölgelerinde bugünden itibaren pazar gününe kadar kuvvetli yağışla fırtına bekleniyor.

Muğla'da etkili olan şiddetli fırtına nedeniyle okullar tatil edildi, bir hastanenin çatısı çöktü; 3 kişi yaralandı.

BUGÜN: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nden yapılan "Meteorolojik Uyarı"ya göre, yurdun batı kesimleri, bugün yeni bir yağışlı havanın etkisine girecek.

Sabah saatlerinde Marmara'nın batısı ve kıyı Ege'de (Edirne, Çanakkale, İzmir, Aydın ve Muğla) başlayacak sağanak yağış, Marmara, Ege ve batı Akdeniz bölgelerinde de devam edecek.

BU İLLER DİKKAT!: Yağışlar bugün Edirne, Çanakkale, İzmir, Aydın, Muğla ve Denizli çevreleri ile batı Akdeniz bölgesinde kuvvetli olacak.

CUMARTESİ: Yağışlı hava yarın ve pazar günleri Marmara, Ege, Akdeniz, iç Anadolu ile batı ve orta Karadeniz bölgelerinde de etkisini sürdürecek.

Pazar günü Marmara'nın batısı (Edirne,Çanakkale, Tekirdağ ve Balıkesir) Ege ve Akdeniz bölgelerinde yağmur ve sağanak,

Ege ve Akdeniz'in kıyı kesiminde ise (Çanakkale, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli ve Antalya çevreleri) gök gürültülü sağanak şeklinde olacak.

Lodos hafta sonunda Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde saatte 60-70 kilometre hızla kuvvetli ve kısa süreli fırtına şeklinde esmeye devam edecek.

Hava sıcaklığı; bugün batı bölgelerde, hafta sonu iç ve doğu bölgelerde yağışla birlikte 2 ile 4 derece azalacak.

Sabah saatlerinde iç ve doğu bölgelerde buzlanma ve don olayı ile birlikte hafif sis bekleniyor.

Kaynak: Haber90

21 Ocak 2009 Çarşamba

Reklamcılık Sınır Tanımıyor

Reklam alanında yaratıcılık sınır tanımıyor..

İnternette yayınladıkları sütü seven kamyoncu,bana kitap al,ve esmeralda videolarıyla Fransız şarkılarını esprili bir şekilde dile getiren gençler, izlenme rekorları kırmaya devam ediyor.

Adeta bir efsaneye dönüşen ve izleyenleri gülüp kırmaktan geçiren videolara gittigidiyor'un desteğinde Ah Anam Lahanam videosu ile bir yenisi daha eklendi.

Bu çalışmada Sertap Erener'in Sevdam Ağlıyor parçası gitti gidiyora eğlenceli bir şekilde uyarlandı.

Aşağıda bu çalışmayı izleyebilirsiniz..



19 Ocak 2009 Pazartesi

Türkiye'de iletişim tasarımı eğitimi

Türkiye'de ilk İletişim Tasarımı bölümü 1997'de Bilgi Üniversitesi'nde kuruldu.
Türkiye için çok yeni olan bu bölüm, vakıf üniversitelerinin çoğunda olmakla beraber devlet üniversitelerinin sadece üç tanesinde mevcuttur.
Bunlar
Yıldız Teknik Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi ve Ege üniversitesidir.
Bazı üniversitelerde
iletişim fakültesi bünyesinde bazılarında ise güzel sanatlar veya sanat tasarım fakülteleri bünyesinde yer almaktadır.

Temel Amaçları
Bölümün temel amacı
dijital tasarımcılar yetiştirmek.
Genel anlamda dijital tasarım problemleri ile ilgilidir. Etkileşimli tasarım
anlamında teknolojik aygıtların insanlarla olan etkileşimiyle ilgilenir.
Bu en basit ifadeyle bir cep telefonu arayüzü olabilir. Programcılar
etkileşimli tasarım alanında bilgiye sahip olmadığından böyle bir bölüme ihtiyaç duyulmuştur.

Teknolojinin insan hayatında artık çok büyük bir yer kaplamakta ve bu insanların teknoloji aygıtlarıyla olan iletişimde kolaylaştırıcı tasarımların yapılmasına ihtiyaç duyulmasına neden olmaktadır.
Yanlış bir tasarım probleminin aslında, insanların zamanın çoğunu bu teknoloji aygıtlarıyla geçirdiğini düşünürsek bu büyük bir zaman kaybına neden olduğunu hemen anlarız. Bu anlamda etkileşimli (interaktif) tasarımların günümüzde ne kadar önemli olduğunu hemen anlamamamıza neden olur.
Fakat Türkiyede bölümün amacı iyi kavrananaması nedeniyle bölüm her üniversite bünyesinde farklı karakterler göstermektedir. Örneğin
:
Yıldız Teknik Üniversitesinde sanat alanında ağırlık gösteren bölüm. Beykent Üniversitesinde iletişim ağırlıklı olabilmektedir. Bu farklılıklar bu bölümün, daha çok yeni olması ve oturmuş bir yapıya daha sahip olmamasındandır.

İlgili Alanlar
Arayüz Tasarımı
Sanat
İllüstrasyon
Web Tasarımı

Dış bağlantılar
Yıldız Teknik Üniversitesi - İletişim Tasarımı ve Multimedya
Beykent Üniversitesi - İletişim ve Tasarım
"
http://tr.wikipedia.org/wiki/Türkiye'de_iletiÅŸim_tasarımı_eÄŸitimi" adresinden alındı.

kare kare AşK (stop motion)


kare kare aşk from cerensahin on Vimeo.

18 Ocak 2009 Pazar

RSS nedir?




RSS çeşitli internet siteleri tarafından yayınlanan haber vb. içeriğin tek bir ortamdan topluca izlenebilmesine olanak sağlayan yeni bir içerik besleme yöntemidir.


RSS – Real Simple Syndication, RDF Site Summary veya Rich Site Summary (Zengin Site Özeti) kelimelerinin baş harflerinden oluşan kısaltmadır. XML biçiminde olan RSS dosyaları ilk olarak NetScape firması tarafından geliştirilmeye başlanmıştır. RSS dosyalarının kullanımı her geçen gün artarak yaygınlaşmaktadır.
RSS yöntemini destekleyen sistelerin hazırladıkları XML biçimli dosyalara bir çok programla erişmek mümkündür. XML okuyucusu olan bu programlar, web gezgini veya e-posta istemcisi olabileceği gibi sadece RSS içereriği izlemek için hazırlanan masaüstü programları da olabilir.
RSS ikonunu
gördüğünüz herhangi bir yerde, RSS verilerini RSS istemcinizi kullanarak alabilirsiniz.
Genel olarak, RSS verilerini, XML dosyaları olduğu için Internet Explorer içinden görebilirsiniz. Ancak sayfayı devamlı yenilemek ve RSS verilerini bu şekilde izlemek çok da verimli bir yöntem değildir. Bunun için pek çok insan, bazı RSS istemcileri kullanarak RSS verilerini takip eder. RSS veri "toplayıcıları", RSS verilerini toplamanız ve takip etmeniz için uygun arabirim sunarlar.

RSS"in faydaları nelerdir?

RSS"leri çoğu sitede görür olduk artık.. Bu neyi ifade eder; o sitedeki gelişmeleri RSS yayını ile RSS okuyucu bir programdan veya RSS okuma destekli internet araçlarından rahatça takip edebilmeyi sağlar. Şu an 1 günde onlarca sitede onlarca yeni haber/gelişme çıkıyor ve yayınlanıyor. Bunların rahat takibi için RSS kullanırız.
RSS okuyucu programımıza birkaç siteden RSS kaynağı belirterek tüm o sitelerdeki gelişmeleri anında TEK YAPIDA özelleştirebileceğimiz yapıda kolayca görebiliriz..

RSS Hangi alanlarda kullanılır?

Haber ve haber kaynaklı çoğu alanda kullanılabilir.. Yenilikleri duyurmak adına çoğu alanda kullanıldığı gibi blog"lar da RSS destekleri ile günlüklerdeki yeni entry"leri RSS ile kolayca takip edebilirsiniz





RSS Nedir? from Turker Keskinpala on Vimeo.

15 Ocak 2009 Perşembe

Teknoloji ve Tasarım nedir?




Günümüzde teknoloji; temel ve uygulamalı bilimlerin verilerinin yaratıcı süreçler içerisinde üretime dönüştürülmesini, kullanımını ve toplumsal etkilerinin çözümlenmesini kapsayan bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşım, teknolojinin toplumsal her türlü etkinliğin içinde bir süreç olarak yer aldığı gerçeğini vurgular.



Teknoloji, insan hayatının kalitesini artırmak amacıyla yaratıcılık ve zekânın; bilim, sanat, mühendislik, ekonomi ve sosyal çalışmayla oluşturulan bir bireşimidir. Herhangi bir şeyi daha iyi, daha hızlı, daha kolay, daha ekonomik ve daha verimli yapma girişimidir. Tasarım, zihinde canlandırılan biçimdir. Bu tanımlamada zihinsel süreçlerin kullanımı ön plana çıkmaktadır. Farklılıkları bulma, hayal kurma, sorgulama, yaratıcı düşünme, eleştirel düşünme, akıl yürütme gibi üst düzey zihinsel süreçlerin tasarım yapmada önemli bir yeri vardır. Teknoloji ve tasarım ürün geliştirme sürecine yönelik olduğundan ve insan hayatını doğrudan etkilediğinden birlikte ele alınmalıdır.



Teknoloji ve tasarım birbirini doğrudan etkileyen kavramlardır. İkisi arasındaki ilişki özne ile nesne arasındaki ilişki gibidir. Bu ilişkide öncelikli zihinsel süreç olarak yaratıcılık, karşımıza çıkmaktadır. Teknoloji ve tasarım ilişkisinin geliştirilmesi bireyin yaratıcılık düzeyinin geliştirilmesi ile mümkün olabilir. Yaratıcılığın geliştirilebilmesi dış uyarılara açık ve alıcı olmakla birlikte duygu, istek, hayal gücü ve iç tepkilerinin de bilincinde olmasını gerektirmektedir (Çellek T. 2003). Teknoloji ve Tasarım dersinin verileceği yaş grubunun en önemli özelliği, gruba ait olma ve grup üyeleri içinde etkili olma isteğidir. Bu durum yaratıcılığı engelleyen bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak uygun şekilde motivasyonun sağlanması, grup dinamiğinin, hayal gücünün ve iş birliğinin geliştirilmesi ve bunu sağlayacak öğretim süreçlerinin kullanılması bu durumu olumlu hâle dönüştürür.


Teknoloji Nedir ?


Aşağıda teknolojinin ne olduğunu tam karşılamaya çalışan bazı tanımlar yer almaktadır; bazıları bu tanımlamaları özellikle eğitim açısından ele almaktadır.


1. Teknoloji, insanın bilimi kullanarak doğaya üstünlük kurmak için tasarladığı rasyonel bir disiplindir (Simon, 1983, s.173 ).


2. Teknoloji somut ve deneysel anlamda temel olarak teknik yönden yeterli küçük bir grubun örgütlü bir hiyerarşi yardımıyla bütünün geri kalanı (insanlar, olaylar, makineler vb. ) üzerinde denetimi sağlamasıdır (McDermott, 1981, s.142 ).


3. Öğretim teknolojileri tarihi konusunda önemli bir isim olan Paul Saetller teknolojiyi şöyle tanımlamaktadır: "Teknoloji (Latince texere fiilinden türetilmiştir; örmek, oluşturmak (construct ) anlamına gelir ) birçoklarının düşündüğü gibi makine kullanmak değildir. Teknoloji, bilimin uygulamalı bir sanat dalı haline dönüşmesidir. Uygulamalı sanat terimi Fransız sosyolog Jackques Ellul tarafından kullanılmış ve kısaca technique olarak isimlendirilmiştir. O, teknolojiyi bir technique uyarınca yapılmış bir makine olarak görmüş ve bu technique'nin ancak küçük bir bölümünün makine tarafından ifade edilebildiğinden bahsetmiştir. Belirli bir teknik sayesinde sadece makinenin değil, bu makineye ait öğretimsel uygulamalarında gerçekleştirilebileceğinden söz etmiştir. Sonuç olarak davranış bilimi ile öğretim teknolojileri arasındaki ilişki, doğal bilimlerle mühendislik teknolojisi arasındaki ya da biyoloji ile sağlık teknolojisi arasındaki ilişkiyle benzer hatta aynıdır" (Saettler, 1968, ss. 5-6 ).


4. Ünlü bir eğitim teknoloğu olan James Finn teknolojiyi tanımlarken şöyle demektedir: "Makine kullanımının yanı sıra teknoloji, sistemler, işlemler, yönetim ve kontrol mekanizmalarıyla hem insandan hem de eşyadan kaynaklanan sorunlara, bu sorunların zorluk derecesine, teknik çözüm olasılıklarına, ve ekonomik değerlerine uygun çözüm üretebilmek için bir bakış açısıdır" (Finn, 1960, s.10 ).


5. Bilim ve teknolojinin farklılığını belirtmek için ilk nükleer denizaltıyı yapan ve serbest bir eğitim eleştirmeni olan Amiral Hyman Rickover şöyle söylüyor: "Bilim ve teknoloji birbirine karıştırılmamalıdır. Bilim doğadaki görüngülerin (fenomenlerin ) gözlenerek, zaten var olan doğru ve gerçeklerin ortaya çıkarılması ve bu gözlemler sonucunda elde edilen verilerin düzenlenerek gerçeklerin ve bunlar arasındaki ilişkilerin ortaya konulduğu teorilerin oluşturulmasıdır. Teknoloji asla bilim için bir otorite olamaz. Teknoloji insan aklını ve vücudunu güçlendirmek, üstün kılmak için geliştirilecek aletler, teknikler, ve yöntemler üzerinde durur. Bilimsel yöntem insan faktörünün tamamen dışlanmasını gerektirir, şöyle ki; gerçeği arayan kimse, kendinin ya da diğer insanların hoşlanacağı veya sevmeyeceği şeylerle, popülist değerlerle ve herhangi bir çıkar uğruna çalışmaz. Diğer yandan teknoloji fikir (bilim ) değil de hareket olduğundan, eğer insani değerler göz ardı edilirse tamamıyla tehlikeli bir sonuca da yol açabilir (Knezevich & Eye, 1970, s.17 ).


Tasarım Nedir?


Kelime kök olarak ; “Tasar” kelimesinden türer açılımı düşünmek planlamak anlamında. ‘tasarlamak’ , ‘tasarım’ ; fikri şekil olarak ortaya sunma anlamında


- dış kaynaklarda geçen tanımı ise - Design sözcüğü Latince kökenli 'designare'den türemiştir; anlamı 'bir şeye işaret etmektir'.


Etimolojik anlamda, uzakta olan bir şey işaret edilebilir; piktoral anlamda 'de-sign' birden fazla şeyin olduğu ortamda, yalnızca tek bir şeyi işaret edebilir.


Ruhani anlamda ise 'aklın gözü' betimlemesiyle; sözcüğün yoğun bir arınmadan geçtiği hissedilir.


Tasarlamak sözcüğü ile de; işaretlemek, iz bırakmak, not etmek, altını çizmek, damga vurmak, özgün olmak, biricik ve tek olmak, belirginleştirmek, ayrıştırmak eylemleri vurgulanıyor.


Tasarımdaki düşünce !?


Tasarımı kullanım ihtiyaçlarına göre bir şeyin Kullanılabilirliğin artması için yapılan şekillendirme öngörüsü sunumudur


- endüstriyel tasarım ve


- kişiye özel tasarım olarak, 2 ana kategoriye ayrılır.


Kişiye özel tasarım özel ihtiyaçlara göre tasarım dır Tasarımın Fiziksel işlevselliğin yanı sıra Ürün kullanıcısının özel ihtiyaçlarına göre değişkenlik gösterir


Özel tasarımlar özellikle kullanıcısının sosyolojik ve psikolojik isteklerine göre değişkenlik arz eder . özel tasarımda ana fikir O ürünün o kişiye özel olması ve başkalarına göre uygunluk arz etmemesi bu alışıla gelmişin dışında farklı ama kullanıcısı için Gayet doğal kabul görmesi gibidir.

www.turkbilim.org

14 Ocak 2009 Çarşamba

Böyle Bir Aşk

Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz değneği ve el yordamı ile otobüse binmişti. Şoför : -Soldan üçüncü sıra bos hanımefendi, dedi. Kadın 32 yaşında güzel bir bayandı ve eşi oldukça yakışıklı bir hava subayı idi. Bundan birkaç ay önce yanlış bir teşhis sonucu gerçekleştirilen ameliyatla gözlerini kaybetmişti genç kadın ve asla göremeyecekti.

Kocası ameliyattan sonra acı gerçeği öğrenince yıkılmış ve kendi kendine bir söz vermişti. Asla karısını yalnız bırakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayakları üzerinde durana kadar cesaret verecekti. Günler geçiyordu. Kadın her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdiği kocasına yük olduğunu düşünüyordu. Eşinin bu içine kapanık, karamsar hali kocayı çok üzüyordu. Bir an önce bir şeyler yapması gerekiyordu, karısı günden güne kendi içine kapanık dünyasında kayboluyordu. Bütün gün düşündü koca nasıl yardım edebilirim güzeller güzeli eşime. Birden aklına eşinin eski işi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasıl söyleyecekti, çünkü artık çok kırılgan ve neşesizdi. Bütün cesaretini toplayarak akşam karısına konuyu açtı. Karısı dehşete kapıldı. - Ben bunu nasıl yaparım ben körüm, diye bağırdı. Kocası ona destek olacağını her sabah ise onu kendisinin bırakacağını, akşamları onu gelip alacağını ve ona çok güvendiğini söyledi. Çünkü eşini tanıyordu ve bunu başarabileceğini biliyordu

. Kadın büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü eşini çok seviyordu ve onu kırmak istemiyordu. Adam her sabah eşini işine bırakıyor ve akşamları alıyordu. Günler böyle ilerledi karısı eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocası daha fazlasını istiyordu, kendisine söz vermişti sonuna kadar gidecekti. Akşam karısına: - Artık işe kendin gidip gelmelisin, dedi,. Kadın şaşırmıştı. Bunu asla yapamayacağını söyledi. Kocası ısrar edince onu yine kıramadı ve bütün cesaretini topladı bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu. Bir süre sonra, kocasının o bitip tükenmek bilmeyen telkinleri sayesinde cesaretini toplayabildi. Artık sabahları otobüs durağına kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek işine gidebiliyordu. Adam her sabah eşini işine bırakıyor ve akşamları alıyordu. Günler böyle ilerledi karısı eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocası daha fazlasını istiyordu, kendisine söz vermişti sonuna kadar gidecekti. Akşam karısına: - Artık işe kendin gidip gelmelisin, dedi,. Kadın şaşırmıştı. Bunu asla yapamayacağını söyledi.

Kocası ısrar edince onu yine kıramadı ve bütün cesaretini topladı bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu. Bir süre sonra, kocasının o bitip tükenmek bilmeyen telkinleri sayesinde cesaretini toplayabildi. Artık sabahları otobüs durağına kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek işine gidebiliyordu. Günler günleri kovaladı. Hiçbir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, şoför : - Sizi kıskanıyorum, hanımefendi dedi. Kadın kendisine söylenip söylenmediğini anlayamadan, neden , diye sordu. Şoför, - Çünkü her sabah sizin arkanızdan bir hava subayı otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakıyor, otobüsten indikten sonra yeşil ışıkta yolun karşısına geçmenizi bekliyor, siz binaya girdikten sonra arkanızdan öpücük yollayıp size her gün sevgiyle el sallıyor.

Her Rüzgar Savuracak Bir Toz Bulur....

Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkan için yeterliydi.

Onların en güzelini öntarafa koyunca, çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.. Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu kendinden geçirmişti.Bir müddet öyle durdu.

Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp: - Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!. Çocuk, ona dönerek: - Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik. - Bence önemli değil!. diye, atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı. Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü: - Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.

Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp: - Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki? - Çok basit!. dedi, adam. Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler... Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar, hafiflemiş gibiydi.

Adam, vitrine işaret ederek: - Baktığın ayakkabı, sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin? Çocuk, başını yanlara sallayıp: - Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!. -İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp: - Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki? - Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım. Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek: - Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu. - İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır. - Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım gitti!.

Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerdeki raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek - Benim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun olurum. - Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı, para eder mi? - Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş.. dedi, adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder. Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş değildi.Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek: - Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!.. Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa, böyle bir mutluluğu bulamazdı.

Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip: - Babam haklıymış!. dedi. 'Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok!' demişti.

* Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,
* Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur,
* Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur
* Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir

13 Ocak 2009 Salı

DİL KURULTAYI

Uluslararası nitelik taşıyan Türk Dil Kurultay'ının ilki 1988'de
yapılmış olup VI. sı geçtiğimiz ay içinde Ankara'da Bilkent Otel'de büyük
bir katılımla gerçekleştirildi. Kaşgarlı Mahmut"un doğumunun 1000. Harf İnkılâbı'nın 80. TDK'nın kuruluşunun 76. yılının güzelliği içinde
438 bildirili Uluslararası bir kurultaydı bu…
Ağırlıklı, yoğun geçen kurultay; çok iyi düzenlenmiş, hiçbir aksaması
olmayan bir büyük çalışma ve 34 ülkeden (Makedonya'dan Çin'e kadar)
gelen bilim adamlarıyla Türk Dili'nin sorunları üzerinde büyük bir buluşma…
19 Ekimden itibaren otele girişler başlamış. Yurt dışından gelenler,
hava alanında karşılanıp otele getirilmiş, TDK
bu işi bir düzenleme
şirketine vermiş, onlar da bu işlerindeki başarıyı özverileriyle yakalamışlardı.
Kurultay sabahı kayıtlar başladı, çantalar dağıtıldı ama öyle bir çanta
ki, içi TDK'nın çıkardığı bilimsel yayınlarıyla dolu tam bir dil kültürüyle
TDK'ya yakışan, bilim adamlarına ve 34 ülkeye dilimizin kültürel yapısını
taşıyan çanta kütüphanesi… Bu kütüphaneyi bize ulaştıran TDK
yetkililerine ve kurultayda tüm sorumluluk yüklenenlere içtenlikle
teşekkür etmek, bize düşen bir görev olmalıdır.
20 Ekim sabahı saat 10.00 da kurultayın açılışı TDK Başkanı
Ş. Halûk Akalın tarafından uzun ve bilgilendirici bir konuşmayla başladı;
arkasından AKDTYK Başkanı Sadık Tural"ın dilimize ve bulunduğu
makama yakışan anlamlı konuşmasından sonra Sayın Başbakan'ın, Fazıl
Hüsnü Dağlarca'yı anarak, Türkçe üzerine olan düşüncelerini ortaya koyan
konuşmasını, TDK'nın genel ağ sistemine soktuğu Büyük Türkçe Sözlük
ile Türk Dili, Belleten ve Türk Dünyası dergilerinin sanal ortamdaki açılışı izledi. Tüm dünyaya açılan bu pencerenin Türk dili açısından yararlı
olacağını düşünmek; Türkçemizin hem Türk dünyasında, hem Türkçeyi
öğrenmek için çaba harcayan diğer ülkelerdeki Türkçe sevdalılarına iyi bir
hizmet sunulduğunu ve bunu sizinle paylaşmanın da zevk olduğunu
söylemek isteriz.
Kurultay boyunca sunulan çok önemli ve gerçekten Türkçemizde
sorun haline gelmiş bildiri konuları tartışıldı. Bunlardan birkaçını yazarak,
diğer etkinliklere geçelim:
1-Kaşgarlı Mahmut"un o güzel eseri ve kendisi üzerine sunulan
bildiriler.
2-Türkçemizin imlâ kuralları ve sözlüklerdeki sorunlar üzerine
sunulan bildiriler.
3-Türkçemizde gerçekten sorun haline gelen ve çeviri ve çevirideki
farklılıklar üzerine bildiriler.
Üzerinde tartışmayı unuttuğumuz noktalama işaretleri üzerine bir
bildiri vardı ki;
Virgüllü Noktadan, Noktalı Virgüle Geçişin Kaotik Öyküsü,
Bana bu bildirinin hazırlanış ve araştırılış yönü ilginç geldi.
Gerçekten de imlâ kurallarından sonra üzerinde durulacak, en
önemli konulardan biri de noktalama işaretleridir. Yazılarımızda noktalama
işaretlerini yerinde kullanan ne öğrencilerimiz, ne yazarlarımız, ne de
gazete muhabirlerimiz çok şükür yok (!?). Bu konuyu bir yazımızda ayrıca
ele alacağız. Bu yüzden ne okuma biliyoruz, ne konuşma, ne de yazma!?
Kurultay bir yandan bilimsel doluluklarla ve tartışmalarla devam
ederken; bir taraftan da kurultaya katılan yüzlerce akademisyen ve
uzmanlara Bilkent Otel'de TDK'nın ev sahipliğinde gerçekten bilimsel bir
dinlenme, buluşma, kaynaşma ve grup sohbetleriyle farklılaşarak,
her gece ayrı bir etkinlik içinde ( Kültür Bakanlığı'nın Türk Halk,
Türk Sanat Müziği ve Halk Dansları ekibinin nefis gösterileriyle) tam
bir kültür bütünleşmesi ve buluşması oluştu.
Kurultayın son gününe gelindiğinde önceden plânlanan şekilde,
cumartesi sabahı Karaman ve Konya gezisi için otobüslerle yola çıktık;
beni, İç Anadolu'muzda görmediğim kültür şehirlerimizi görebilmenin
heyecanı ile yolculukta yeni arkadaşlıkların oluşmaya başlaması ve
Anadoluda doğan güneş ışınlarının parlaklığı sardı. Kafamdan neler
geçmedi,neler! Yavuz Bülent'in “Anadolu”, F aruk Nafiz'in “ Han Duvarları” şiirleri mi dersin, Karamanlı Sarı Paşa (Atatürk), Kâzım Karabekir mi dersin…O güzellikler içinde geniş bir Konya Ovası'ndan
bir de baktık ki, Türk Dili'nin başkenti sıfatını alan şehre gelmişiz. Karaman'da, Belediye Başkanı Sayın Ali Kantürk beyin sıcaklığını şehre yansıtan belediye bandosu ve halk oyunları ekibinin karşılaması,
Karaman'ın fahri hemşehrisi TDK Başkanı Sayın Ş. Halûk Akalın'ın
Türk Dili'nin başkentinde TDK'nın etkisini hissettiren sıcaklığı, belediye başkanının cömertliğini sergileyen öğlen yemeği ve diş kirası kabilinden başkanın akademisyenlere içi dolu bir çanta hediyesi… Bir çanta ki; içi Türklük ve Atatürk kokan, Türkçe ve dostluk dolu bir çanta…Sonra, Mevlâna"nın annesi ve ailesinin türbeleri, Yunus Emre Dergahı, Karaman evi…
Ali Ünlüler hocamızın herkesle olan iletişimi… Bir de benim için bir sürpriz olan otuz yıldır görmediğim bir dostumun, akademisyen kimliği ile yönetici (dekan) olarak karşıma çıkması.
Şehir; tamamen Türkçe'yi fermanla resmîleştiren, Türkçe
söyleyişiyle bize yol gösterip gönül adamı olmayı, bilimin kendini
bilmekten geçtiğini bize hatırlatan, Türk'ün ve Türkçenin gücünü
bu millete tekrar yaşatan, kısacası Arif Nihat Asya"nın dediği gibi “hor görme delikanlım kendini” sözünü bizde etkin kılan Karamanlı
Sarı Paşa ile her tarafı Türk ve Türkçe kokan Anadolu coğrafyası Karaman… Akşamın yaklaştığı vakit Karaman'dan ayrılarak, Mucur"da Çatalhöyük kazılarına girdiğimiz yerde bir köylümüzün Anadolu
cömertliğini dilimlenmiş kavunla pekiştirmesi var ya!...
Bunun ne tadı anlatılır, ne de orada kavun yiyenlerin birbirine olan ikramı...Karınların açlığı akşam yemeğiyle Konya sofrasında
buluşunca artık günün güzelliği içinde sona gelmenin bedensel
yorgunluğu da herkeste belirmeye başlamıştı.
Güzel bir kurultay, güzel bir gezi, güzel bir kaynaşma yerini gelecek
yıllardaki kurultaylara, ulusal sempozyumlara bırakıyor ve herkes
birbiriyle Türkçe söyleyiş, Türkçe davranış ve Türkçe düşünüşle
vedalaşıyor, Türk Dil Kurumu"nun düzenlediği kurultaydan mutlulukla ayrılıyordu. Bize düşen ise;
Atatürk'çe düşünüş ve Türkçenin söz varlığını gelecek
Kurultaylara da taşıyacak olan Atatürk Yüksek Kurumu ile Türk Dil Kurumu yöneticilerine teşekkür etmekti.


Gelecekteki Türk Dili Kurultayı"nın “Yeni Türkiye"nin Önsözü” ve
“Atatürk"ün 1915"te”doğduğu Çanakkale"de her türlü imkânı olan
beş yıldızlı Kolin Otel'de düzenlenmesi için bize düşen göreve şimdiden
talip olarak, Çanakkale'mizin tarihî ve coğrafî güzelliklerinin Türk
dünyasına da sergilenmesi dileğiyle, sevgiler…


Not:
25-28 Eylül'de Kıbrıs'ta Bilkent Üniversitesi ile Lefke Avrupa Üniversitesi'nin ortaklaşa düzenlediği Büyük Türk Dil Kurultayı'nı da
ayrıca ele alacağız.

15.11.2008
Dr. Hayrettin Parlakyıldız


11 Ocak 2009 Pazar

Lilly Allen -Smile



When you first left me I was wanting more
But you were fucking that girl next door what cha do that for (what cha do that for)
When you first left me I didn't know what to say
I never been on my own that way just sat by myself all day

I was so lost back then
But with a little help from my friends
I found a light in the tunnel at the end
Now you're calling me up on the phone
So you can have a little whine and a moan
And it's only because you're feeling alone

At first when I see you cry
yeah it makes me smile yeah it makes my smile
At worst I feel bad for a while
but then I just smile I go ahead and smile

Whenever you see me you say that you want me back
And I tell you it don't mean jack no it don't mean jack
I couldn't stop laughing no I just couldn't help myself
See you messed up my mental health I was quite unwell

google earth programsız

10 Ocak 2009 Cumartesi

bloğumuza slayt gösterimi koymak...

Bloggerımızı açtıktan sonra sıra geliyor sayfamızı düzenlemeye
Sag üst köseden kişiselleştir i tıklayıp sayfamızla istediğimiz gibi oynayabileceğimiz yerleşim sayfası çıkıyor
Buradan sayfa düzenini ve neyi nereye koyabileceğimizi seçiyoruz
Sonra koymak istediğimize karar vermek için gadget ekleyi tıklıyoruz ve karşımıza şu ekran çıkıyor

buradan slyt gösteri yapmak istiyoruz ve onun yanındaki artı butonuna tıklıyoruz
çıkan pencereden slayt gösterisi ve kaynağını seçiyoruz altta anahtar kelimeyide ne ile ilgili olmasını istediğimiz resimleri gösterecek bir kelime yazıyoruz ve kaydet
butonuna tıklıyoruz. pencere kapanıyor ve yerleşim sayfası çıkıyor gene karşımıza
burdanda nerde olmasını istiyorsak sayfamızda oraya yerleştiriyor ve kaydediyoruz
slytımız saygfamızda yer alıyor...
bir sonraki başlığımızda da diğer gadget ları eklemeyi anlatacağım..

'ABİ Bİ SİGARA VERSENE'


Sınıf, yaş, beceri … İnsana dair her türlü özelliklerin yoksun olmasıyla var olan bir mekân. Akıllarını yitirmiş, sosyal hayata geri dönmek, diğerleri ile eşitlenmek, verdikleri zararın tekrar edilmemesi için gelenler... Toplum tarafından ‘deli’ olarak tabir edilen bu insanlar İstanbul da kocaman bir bahçenin küçücük koğuşlarında tedavi oluyorlar; İstanbul Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde …
Güneşli bir Pazar sabahı gittiğimiz hastanenin kocaman bir bahçeye açılan büyük bir kapısı var. Bahçeye ilk girdiğin zaman için huzur doluyor. Yemyeşil ağaçlar, koşuyolunda yürüyen insanlar, banklarda oturan sevgililer, ailece Pazar pikniği yapan insanlar. Buranın bir hastane bahçesi olduğuna inanmak zor. Uzun, dar, ağaçlı yollarda ilerledikçe hastane tılsımı daha da yükseliyor ve dar sokaklardan biri seni o meşhur heykele götürüyor. Rodin’in ‘Düşünen Adam Heykeli’.Boş bir havuzun önünde eli çenesinde düşünceliyle boğuşan ve belki de çok düşünmekten taşlaşan adam. Çevresinde onun dev cüssesine rağmen korkmadan oynayan çocuklar, koşuşturan doktor ve hemşireler, havuzun mermerine oturmuş, sırtını heykele dayanak yapmış dertli hasta yakınları var. Fakat onlar onun varlığına öyle çok alışmışlar ki filmlere bile konu olan bu tarihi yapıtı görmüyorlar…
Heykelin karışışında ikiye ayrılan yolun biri Baştabiplik’e açılırken diğeri ise esas bahçeye açılıyor. O yolda ilerledikçe artık hastane bahçesi huzurdan çok endişe vermeye başlıyor. Bahçeleri birbirinden ayıran taş duvara doğru yürüdükçe duvar dibinde bekleyen insanların endişeli yüzlerine tanık oluyorsun. Çevrede koşuşturan görevliler de hastane bahçesinin o kısmını diğerlerinden onların tabiri ile ‘normallerden’ bir sır gibi saklıyorlar. Açık bulunan hastane kapısından ise sadece hasta yakınları alınıyor içeriye. Taş duvarları aşıp bahçeye ulaştığında kocaman bir o kadar da kasvetli bir bahçenin içinde buluyorsun kendini. Taştan boş bankların olduğu, kuş seslerinin bile duyulmadığı bir yer. İlerlemeye devam ettikçe diğer ortamdan daha da soyutlanıyorsun…
Epeyce uzun olan bu yolda yürümeye devam ettikçe kulağında küçük bir melodi çalınıyor. Gittikçe artan bu ses küçük müstakil bir evden geliyor. Burası NUMATEM ’in 10. servisi. 16–20 yaş arasındaki madde bağımlısı çocukların ıslah edildikleri yer. Evin önünde küçük bir bahçe var. Bahçede derme çatma sarı bir avlunun içinde oturan birkaç hasta bilinçsizce kafa sallayarak yüksek sesle çalan müziğe eşlik ediyorlar. Aralarında yaşıtları olmayan iki hasta da var. Onlar diğerleri gibi kafa sallamak yerine bahçede birer mahkûm gibi volta atıyorlar. Hepsi düşünceli ve boş bakıyorlar çevrelerine. Birbirleriyle hiç konuşmuyorlar. Dışardan bir insan yaklaşınca bahçeye hemen sigara istiyorlar. Sigara onlar için ekmek, çay su gibi. Görevli gardiyan en az onlar kadar hayattan bıkmış tavırları ile hastaları bahçe duvarından uzaklaştırıyor. Bahçede ilerlemeye devam ederken evden kaçan bir hasta bize doğru koşuyor.28–30 yaşlarında, zayıflıktan üzerinden düşen eski mavi tişörtü olan hasta yanımıza yaklaşıp ‘ Abi, bir sigara versene ’ diyor. Hastalarla ziyaretçiler arasında artık parola haline gelen bu cümleyi hastane bahçesinde hemen hemen her hastadan duyabilirsiniz. Yalnızlıklarının tek çaresi olan sigara onlar için büyük bir mutluluk. Sigarayı alınca yanımızdan hemen uzaklaşıp az ilerdeki dizi çekim ekibinin yanında doğru ilerliyor. Merakla onları izlerken sigarasını yakmak için yanlarına yaklaşıp ateş istiyor. Ekipten biri onu başlarından savmak için hemen görevliyi çağırıyor. Hasta, görevliye yakalanmamak için hemen oradan uzaklaşıyor sigarasını da yakamadan…
Yolun sonuna doğru yaklaştığımızda büyük demir kapısı olan ve dışarısı ile hiçbir bağlantısı olmayan bir bina çıkıyor karşımıza. ‘Dr Zati Dokuz Muhafaza ve tedavi Kliniği’
adındaki bu bina; suç işleyen ağır psikiyatrik vakaları barındırıyor. Sarı ve yeşilin en soluk tonlarında kalın şeritler halinde boyanmış, yüksek tellerle örülmüş bina, içeriye dışarıdaki ışıktan nasiplenmesin diye kalın parmaklıklı camlarla kaplanmış. Kocaman demir kapının küçücük açıklığından gelen bağrışlar, hastaların parmaklıklar arkasından özgürlüğe bakışı için yaşanan itişme. İnsanları gördükçe camlara yapışıp yine hastane parolasını söylüyorlar;
’Abi bir sigara versene’. Cama doğru yaklaşıp içeri baktığımızda, küçücük bir koğuşa tıkılmış akıllarını yitirip suç isleyen hastalar aynı zamanda mahkûmlar hemen camlara yapışıp merakla insanlara bakıyorlar. Bahçeye giren diğer hasta yakınları da aynı merakla onlara bakıyor. Şaşkın ve ürkek bakışmalar görevlilerin uyarmasıyla son buluyor.
Bahçenin sonunda ise geriye dönüp baktığımızda aklını kaybetmiş insanın, dışardan gelen bir akıllı için çok daha iyi düşünmesi gerektiğini hatırlatıyor. Aklın ve düşünmemin değerini anlamak gerekiyor. Bahçeden çıkıp normal insanların yanına geçildiği zaman hayatın iki farklı yüzünü görüyorsun ve heykelin neden bu kadar düşünceli olduğunu daha iyi özümsüyorsun…

9 Ocak 2009 Cuma

msn şifre ele geçirme

Mail hacklemenin aslında hackerlıkla alakası yoktur pek.[Mail sağlayıcının(hotmail,gmail, vb..) datacenterında root olamadıysa:)] Hacklenmek istenen kişinin zaaflarına bağlıdır. Hack'in en kötü dalı olarak görsemde, burada bir maili almak için gerekli olan yöntemleri ve nasıl kullanıldığını yazacağım:

1-) Gizli soru yöntemi:

Hotmail, yahoo, gmail gibi büyük mail servislerinde üyelik yaratılırken gizli soru seçeneği vardır. Şifre unutulduğu zaman bu soru sorulur ve önceden hazırlanmış cevap verilince, yeni parola üretilir. Sizinde mesela hedefinizde denemekurban@hotmail.com var. www.passport.com a giriyorsunuz. Şifremi unuttum diyorsunuz. denemekurban@hotmail.com yazıyorsunuz. Önünüze gizli sorusu çıkıyor. Mesela soru "Tuttuğum takım?" Eh turkiyede 3 büyük klüp olduğuna göre tutturma şansınız hayli yüksek. Bu tamamen karşıdaki hakkında sahip olduğunuz bilginiye dayalıdır. Kız taklidi yapıp soruyu sorup cevabınıda alabilirsiniz. Yaratıcılığınıza bağlı.. UNUTMAYIN BU HACK DEĞILDIR!

2-) Brute Force Yöntemi

Deneme/yanılma metodudur. Kurbanın kullanabileceği şifreleri denersiniz. Hotmailde 5 denemeden sonra donduruluyor. Hotmail Brute Force için çalışan tek bir program vardı ama o açığıda kapattılar. 5 denemeden sonra duruyor. Hiç tekin bir yöntem değildir. UNUTMAYIN BU HACK DEĞILDIR!

3-) Fake Mail Yöntemi

En popüler mail hack(!) yöntemidir. Kurbana sanki mail servisi sağlayıcıdanmış gibi bir mail gelir içinde şifre giriş yeri vardır. Kurban aptaldır, cahildir girer. Şifre saldırgana yollanır(bu olay doalylı olarakta yapılır yaratıcılığa bağlı). Forumda fake kodları bulursunuz.. UNUTMAYIN BU HACK DEĞILDIR!

4-) Pcye trojan/keylogger sokmak

Bu programlardan biri karşı tarafa yedirilir. Açtığı zaman bütün şifreler elinizde olduğu için hiçbir problem olmaz. UNUTMAYIN BU DA HACK DEĞILDIR! Ama olurda saldırgan telnetten exploitle pcye sızarsa ve şifreleri alırsa işte bu hacktir :)

5-) Forum DB/SQL'leri indirmek

www.forumsitesi.com bulunur. aspyse DB si, phpyse SQL'i indirilir. bu DB ya da sqldeki şifreler md5li değildir diye dua edilir. Değillerse kurban bulunur db/sqlde. Oradaki şifre mailinde denenir. Eğer işe yararsa allaha şükredilir.. UNUTMAYIN BU HACK DEĞILDIR! Belki fazla imanlısınızdır :)


6-) Mail Servis Sağlayıcıda açık bulma(teorik olarak :))

Bu yöntem teoridedir. Hiç yapabileni görmedim. Örneğin; hotmailde açık bulunur. Datacenter'a erişim sağlanır. Her türlü maili alabilirsiniz. OO işte bu hacktir en alasından. Yapanı görmedim, görebileceğimizide sanmıyorum :)

En sevmediğim ve aslında hackerlıktan çok zeka yaratıcılık isteyen Mail Hack yöntemlerini anlattım. Bu yöntemleri okuyup önleminizi alabilirsiniz. Bu yöntemi kullanıp hackledim diye dolaşanlar hacker değildir. Ya zeki ve yaratıcılardır. Ya da kurban, mail şifresine ulaşandan daha az zekidir. Hacker, ben hackerım diye dolaşmaz :)

7 Ocak 2009 Çarşamba

Her Şey Sende Gizli

Karınca Kito



Mahkumun biri, yalnız kaldığı hücre içinde bir karınca ile arkadaşlık yapar. Kito adını verdiği bu karınca zaman içerisinde adamın talimatlarına göre hareket eder hatta takla atmayı bile öğrenir.Mahkum, insanların Kito'ya hayran kalacağını ve göreceği büyük ilgi sayesinde zengin olacağının hayalini kurmaktadır. Hapisten tahliye olduğu gün Kito'yu kibrit kutusunun içine koyarak bir kafeteryaya gider. Amacı insanların Kito'ya nasıl tepki vereceğini test etmektir.
Karıncayı kibrit kutusundan çıkaran eski mahkum garsonu çağırır. Amacı garsona Kito'nun marifetlerini göstermektir. Garsona "Masanın üstünde duran şu karıncayı görüyor musun?" diye sorar sormaz, garson elindeki bezle karıncayı alır ve "Afedersiniz beyefendi" diyerek Kito'yu öldürür.


Her kişinin kendine ait değerleri ve inançları vardır. Bir kişi için çok önemli olan bir olay diğeri için pek de önemli olmayabilir. Kişileri kendi inanç sistemimize göre değerlendirirsek sorunlarla karşılaşabiliriz. Yapmamız gereken kişilerin inanç ve değerlerine saygılı olmak ve ilişkilerimizde kendimizi onların yerine koyarak hareket etmektir.

(alıntı)